Partisinin genel merkezinde basın mensuplarıyla bir araya Erbakan, 2021 yılı asgari ücret, Azerbaycan toprağı Karabağ'ın işgalden kurtarılması, Kıbrıs üzerinde siyonist planlar, GDO'lu tohum, gıda maddesi ve hayvan yemleri tehdidine karşı uyanık ve tedbirli olunması ile başkalık sistemi ile ilgili konuştu.
"Türkiye'de asgari ücret neredeyse açlıkla boğuşan Afrika ülkeleri seviyesinde"
Erbakan, 2021 yılı asgari ücret konusunun milyonlarca insanı ilgilendiren çok önemli bir gündem olduğunu belirtti.
Erbakan, "Şu anda Türkiye'de asgari ücret 2 bin 324 TL düzeyindedir ve bu rakam 4 kişilik bir aile için açlık sınırının altındadır. Bu gelirle milyonlarca asgari ücretlimizin kimseye muhtaç olmadan temel ihtiyaçlarını karşılaması, çoluk-çocuğunun sağlıklı beslenmesini dahi sağlayabilmesi mümkün değildir. Kurdaki artışla birlikte asgari ücret 300 doların altına inmiştir. Yani 3 çocuklu, 5 kişilik bir asgari ücretli aile için kişi başına günlük gelir 2 doların altına inmiştir. Bu seviye, neredeyse açlıkla boğuşan Afrika ülkelerinin seviyesidir." dedi.
"Resmi ifadeye göre Türkiye'de ürün fiyatları bir senede yüzde 14 artmıştır"
Millettin asgari ücretle ilgili bu tabloyu hak etmediğini söyleyen Erbakan, "Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 3 Aralık 2020 tarihinde yayımladığı enflasyon rakamlarına göre, yıllık enflasyon yüzde 14 olarak gerçekleşmiştir. Yani 'resmi ifadeye göre' bile Türkiye'de ürün fiyatları bir senede yüzde 14 artmıştır. Bugün bir ilkokul çocuğu dahi Türkiye'de gerçek enflasyonun bu oranın da çok daha üzerinde olduğunu bilmektedir. Gerçek enflasyonun 'özel çarpıtma ve ayarlamalarla' ortaya konan bu enflasyonun 'en az iki katı' düzeyinde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz." ifadelerini kullandı.
"Devlet devletliğini göstererek asgari ücretten vergi almamalı"
Erbakan, "Bu durumda 2021 yılı için asgari ücrete yapılacak zam oranının yüzde 30'un altında olması halinde bunun matematiksel olarak artış sayılamayacağı açık bir şekilde ortadadır. İşte bu sebeple Yeniden Refah Partisi olarak asgari ücrete en az yüzde 50 zam yapılması ve asgari ücretin en az 3 bin 500 TL seviyesine getirilmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Parti programında da iktidar olduğumuzda ilk işimizin işçi-memur-emekli maaşlarına yüzde 50 oranında zam yapmak olacağını açıkça belirttik. Bu noktada devlet devletliğini göstererek pek çok gelişmiş ülkede olduğu gibi asgari ücretten vergi almayacak, böylece işçinin yüzü güldürülürken işverenin yükü de artmamış olacak. Yeniden Refah Partisi olarak buradan asgari ücretle ilgili simit-çay hesabı yaparak iktidar olan hükümete sesleniyoruz; 'Bir devletin itibarı makam araçları, makam uçakları, saraylar ve çarkıfelek meyveli resepsiyonlarla ölçülmez. Vatandaşının gelir seviyesi ve yaşam standartlarıyla ölçülür." şeklinde konuştu.
"2020 yılının en güzel gelişmelerinden biri hiç şüphesiz Karabağ'ın işgalden kurtarılmasıdır"
Azerbaycan toprağı Karabağ'ın işgalden kurtarılması ile ilgili de Erbakan, şunları aktardı:
2020 yılının en güzel gelişmelerinden biri hiç şüphesiz, 1991 yılından bugüne 29 yıldır Ermenistan işgali altında bulunan Azerbaycan toprağı Karabağ'ın işgalden kurtarılmasıdır. 29 yıl önce Ermenistan nasıl silahlı güç kullanarak Karabağ'ı işgal ettiyse, Azerbaycan da gerçekleştirdiği operasyonlarla işgale son verdi. Aradaki tek fark, sivil katliamı yapan Ermenistan'ın aksine Azerbaycan ordusunun tek bir sivile zarar vermeden, sivil yerleşim yerlerini hedef almadan, sadece askeri unsurları hedef alarak bu başarıyı sağlaması oldu. Azerbaycan'ın bu harekâtının başarıya ulaşması sürecinde Türkiye'nin verdiği kararlı siyasi destek hem Azerbaycan ordusuna hem de Azerbaycan halkına büyük moral verdi.
"KKTC'nin tanınması KKTC'nin geleceği ve Türkiye'nin güvenliği açısından son derece önemlidir"
15 Kasım 1983'de kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin halen Türkiye dışında resmen tanınmadığını anımsatan Erbakan, "Ermenistan'ın Karabağ katliamı ve işgaline sessiz kalan 'çifte standartçı' Batılı güçler, aynı tavırlarını KKTC'nin tanınması konusunda da sürdürerek KKTC'yi dünyadan adeta izole etmişlerdir. Maalesef başta Müslüman ülkeler olmak üzere dünya devletleri, uluslararası bir ambargoyla karşı karşıya kalmamak için bugüne kadar KKTC'yi tanımaktan uzak durdular. Bugün sadece Türkiye'nin resmi olarak tanıdığı KKTC'nin tanınması ve bağımsız bir devlet olarak uluslararası toplumun bir parçası olması KKTC'nin geleceği ve Türkiye'nin güvenliği açısından son derece önemlidir." dedi.
"Azerbaycan KKTC'yi tanımak için Lefkoşa'da büyükelçilik açmalı"
Azerbaycan'ın Kıbrıs'a Büyükelçi göndermesi tavsiyesinde bulunan Erbakan, "Azerbaycan'ın KKTC'yi tanımak için atacağı adım ve Lefkoşa'da açacağı büyükelçilikle birlikte tüm dünyaya ezberlettiğimiz 'İki Devlet, Tek Millet' gerçeği, yerini asıl gerçek olan 'Üç Devlet, Tek Millet' sözüne bırakacaktır. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev'e Yeniden Refah Partisi olarak çağrımız, Karabağ'ın kurtarılmasıyla başlayan sevinçli günlerimizin Azerbaycan Devleti'nin KKTC'yi tanımasıyla tam bir bayrama dönüşmesini sağlamasıdır. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev'e bu çağrıyı resmi olarak yapması, Dışişleri Bakanlığımızın gerekli diplomatik girişimlerde bulunarak bu süreci hızlandırması ve sonuca ulaşılması dış politika açısından da büyük bir başarı olacaktır." ifadesini kullandı.
"Kıbrıs, siyonistler için tarih boyunca son derece önemli bir konumda olmuştur"
Kıbrıs üzerinde siyonist planların devam ettiğini kaydeden Erbakan, "Bilindiği üzere Kıbrıs toprakları 'Arz-ı Mev'ud' sınırları içinde yer almaktadır. Kıbrıs, siyonistler için tarih boyunca son derece önemli bir konumda olmuştur. Ayrıca Kıbrıs, 'Arz-ı Mev'ud' sınırları içinde yer aldığı için, nihai olarak kurmayı planladıkları 'büyük israil devleti'ne katmak istedikleri bir adadır." dedi.
Kıbrıs'ın siyonistler için çok önemli olduğunu belirten Erbakan, "Doğu Akdeniz'in her yönüyle en stratejik noktası hiç şüphesiz Kıbrıs'tır. Kıbrıs'ın Akdeniz'deki belirleyici konumu birçok ülkenin Kıbrıs'la ilgili strateji oluşturmasına sebep olmaktadır. İşte tüm bu sebeplerden ötürü son yıllarda israil tarafından KKTC'ye yönelik planlı bir arazi, toprak edinme ve yerleşme planlaması olduğu görülmektedir. Bölgede çalışmalar yürüten birçok STK, medya ve siyasiler bu duruma dikkat çekmektedirler. Kıbrıs'ta yasalara göre yabancıların mülk edinmesi en fazla iki dönüm arazi ve bir adet konut olarak sınırlandırılmasına rağmen, israilliler KKTC'deki bazı avukatlar üzerinden paravan şirketler kurup büyük araziler toplamaktadırlar." dedi.
"Yetkilileri Kıbrıs üzerindeki siyonist planları bertaraf etmeye davet ediyoruz"
Konuşmasının devamında Erbakan şunları aktardı:
Bazı Kıbrıslı avukatlar onlarca şirket kurmuş durumdalar ve bunların her biri israilli iş adamlarına arazi satın alan paravan şirketler konumundadır. Özellikle Büyükkonuk, Bahçeli, Tatlısu, Karpaz, Dipkarpaz, Yenierenköy ve Sadrazamköy bölgelerinde, israilliler tarafından çok büyük çapta arazi alınmakta ve lüks yapılaşmalar yapılmaktadır. Yeniden Refah Partisi olarak; bu tablo karşısında KKTC yetkililerini ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni acilen gereken tedbirleri almaya, Kıbrıs üzerindeki siyonist planları bertaraf etmeye davet ediyoruz.
"GDO'lu ürünlerin kısırlık ve sakat doğum riskini artırdığına yönelik bulgular elde edilmiştir"
GDO'lu tohum, gıda maddesi ve hayvan yemleri tehdidine karşı uyanık ve tedbirli olunması gerektiğini dile getiren Erbakan, "Gıda biyo-teknolojisi dünyada olduğu kadar ülkemizde de gittikçe önemi artan bir alandır. Tarım ve gıda sektöründe büyük değişimler yaşanmaktadır. Bununla birlikte, gıda güvenliği ve halk sağlığı tüm dünyada büyük önem arz etmektedir. GDO'lu tarımsal ürünlerin 1996 yılında dünya ticaretine girmesinden sonra bu konu değişik çevreler tarafından tartışılmaya ve araştırılmaya başlanmıştır. 'Tarım üretiminde verimliliğin artırılması ve açlığa çözüm' olarak başlatıldığı ifade edilen bu teknolojinin ekonomik faydalarından çok, ortaya çıkaracağı sağlık sorunları üzerinde ciddiyetle durmamız gereklidir. Yapılan çalışmalarda GDO'lu ürünlerin kısırlık ve sakat doğum riskini artırdığına yönelik bulgular elde edilmiştir." dedi.
"GDO'lu ürünlerde daha fazla tarım ilacı kalıntısı bulunmaktadır"
Erbakan, "GDO'ların doğrudan ve dolaylı olarak kanserojen etkisinin olabileceği çok sayıda araştırma tarafından ortaya konulmaktadır. Yapılan çalışmalarda genetiği değiştirilmiş ürünler yetiştiren ABD'li çiftçilerin geleneksel tarım yapan çiftçilere göre daha fazla tarım ilacı kullandıkları tespit edilmiştir. Zira bu bitkiler tarım ilaçlarına karşı da dirençlidirler. Genetiği değiştirilmiş yiyecekler ve biyoteknoloji ürünü gıdaların kullanımı binlerce yıldır süregelen geleneksel tarım üretimine sekte vurmakta, kullanılmakta olan 'terminatör teknolojisi' gibi yöntemlerle özel olarak kısır tohumlar üretilmektedir. Böylece çiftçiler çok daha pahalı olan, genetik mühendisliği ürünü, kısır tohumları birkaç büyük firmadan ve her sene yeniden almak zorunda bırakılmaktadırlar." ifadelerini kullandı.
"Biyogüvenlik Kurulu görevini yapmalı"
Türkiye'de 26 Mart 2010 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanarak GDO'nun hayatımıza girdiğini söyleyen Erbakan, "5977 Biyogüvenlik Kanunu' ve 'Biyogüvenlik Kurulu' konu hakkında kamuoyunu aydınlatarak halk sağlığını koruması için kurulmuştur. Biyogüvenlik Kurulu toplam dokuz üyeden oluşmaktadır. Sürekli aktif olması gereken bu kurulun en son 2012'de toplanmış olması kafaları karıştırmaktadır. Halbuki kurulun belirlenen periyotlarla toplanıp görevini icra ederek gıda güvenliğini sağlaması gerekirdi. İlgili maddede; 'Kurul, kamuoyu görüşlerini de dikkate alarak nihai kararını oluşturur.' denilmektedir. Ancak kurulun bu şekilde verdiği emsal bir karara rastlanılmamaktadır." diye konuştu.
"GDO'lu ürünlerle ilgili tedbirlerin bir an evvel alınması gerekir"
Erbakan, "Kurulun bugüne kadar gıda güvenliği açısından riskli olarak değerlendirdiği hiçbir gıda ürünü de bulunmamaktadır. Ayrıca ülkemizde gıda ürünleri etiketlerinde 'GDO içerir/içermez' beyanı bulunmamaktadır. Tüketiciyi korumak ve bilgilendirmek için etiketleme sistemi büyük önem arz etmesine rağmen, yasal boşluklardan dolayı etiketlerde GDO bilgisi verilmemektedir. Kanser ve kısırlık başta olmak üzere çok sayıda felakete yol açan GDO'lu tohum, gıda ve hayvan yemlerine karşı; bunların ithalinin tamamen yasaklanması da dahil olmak üzere gereken tedbirlerin bir an evvel belirlenmesi ve uygulanması gereklidir." dedi.
"Sistemler birer araçtır"
Erbakan, son olarak uzun zamandır tartışılan "Başkanlık Sistemi" ve "Parlementer Sisteme Dönüş" konusuna değindi.
Başkanlık Sistemi'ne geçiş önerisinin ilk olarak MSP tarafından 70'li yıllarda yapıldığını hatırlartan Erbakan, "Elbette ki MSP'nin o dönemde teklif ettiği başkanlık sistemi bugün ülkemizde uygulanan 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi' ile aynı değildi. Biz de bu nedenle, Yeniden Refah Partisi olarak diğer muhalefet partilerinin güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş önerisi yerine, 'demokratikleştirilmiş başkanlık sistemine' geçişi öneriyoruz: Bağımsız medya, bağımsız yargı, kuvvetler ayrılığı ilkesinin uygulanması, güçlendirilmiş meclis (Meclise kanun yapma fonksiyonunun yeniden kazandırılması), devlet yönetiminde şeffaflık ve denetlenebilirliğin hâkim kılınması." diyerek konuşmasını bitirdi.