Teklifin amacı ve ismi ile hiçbir ilgisi olmadığı halde “Yardım Toplama ve Dernekler Kanunu”nda yapılan değişiklikler ile mevcut dernek ve vakıfların yardım toplama faaliyetleri ve örgütlenme özgürlüğü ciddi şekilde kısıtlanıyor.
Söz konusu kanun değişikliği ile Sivil Toplum Kurulaşlarını örgütlenme, yardım toplama ve birçok çalışması terör faaliyeti olarak kabul edilebilecek.
Söz konusu kanun değişikliğinin Sivil Toplum Kurulaşlarına olumsuz yansımaları ile ilgili Şanlıurfa Barosuna kayıtlı Avukat Kasım Karadaş, İLKHA'ya değerlendirmede bulundu.
"Çok değişik bir kanun değişikliği ile karşı karşıyayız"
"Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine Dair Kanun"un bir nevi torba kanun olarak çıktığını belirten Karadaş, " Bu normalde STK kanunu olarak bilinen asıl adıyla "Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine Dair Kanun" hakkında çok çeşitli şeyler söylendi. Esas olan kanunun kendisidir. Kanunu açıp biraz incelediğimizde çok değişik bir kanun değişikliğiyle karşılaşıyoruz. Örneğin kanunun kendisi yaklaşık 44 maddeden oluşuyor. 44 maddelik bir kanun teklifinde terörizmin finansmanının önlenmesine, yardım toplama, dernekler Kanunu ve buna benzer birkaç kanunu atıfta bulunulmuştur. Mesela 12 yerde 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesine, 4 yerde 2860 sayılı Yardım Toplama Kanunu'na ve 7 ayrı yerde 5253 sayılı Dernekler Kanunu'na atıf yapılmıştır. Dolayısıyla buradan anladığımız şey; adı her ne kadar Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine Dair Kanun da olsa bir nevi torba kanun olarak çıkmıştır. Terörizmin finansmanının önlenmesine, Dernekler Kanunu yardım toplama kanunu gibi birçok kanunu etkilemiş ve değiştirmiştir." şeklinde konuştu.
"Kanun maddelerinde bir niyet gizlemesi mevcuttur"
Adı geçen kanun değişiliğiyle kişilerin veya sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerinin terör faaliyeti olarak kabul edilebileceğini ifade eden Karadaş, "Burada benim anladığım bir niyet gizlemesi mevcuttur. Neden niyet gizlenmesi diyorum? Çünkü burada bütün yetki; deyim yerinde ise dolaylı bir şekilde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne terk edilmiştir. Bu kanun sayesinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, bir liste yayınlayacak. Bu yayınlanan listede adı yer alan şahıslar veya sivil toplum kuruluşları bir anda dolaylı yollarla terörist olarak kabul edilecekler. Bu kişilerin veya sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleri terör faaliyeti olarak kabul edilecek ve Türkiye'de de bu şekilde muamele görecek. Mal varlığına çok kolay bir şekilde el konulabilecek. Bu hususta İçişleri Bakanlığı'na ve Cumhurbaşkanlığı'na çeşitli yetkiler sunuyor." diye konuştu.
"Masumiyet karinesi ve dernek kurma hakkı ve örgütlenme özgürlüğü ihlal edilmiştir"
Kanun değişikliğinde öne çıkan maddelere değinenen Karadaş, "Bu yaptırımların birçoğunun uygulanması için makul sebeplerin varlığı yeterli kabul ediliyor. Bu kanun değişikliği ile mesela 'denetim ve işbirliği' adıyla bir komisyon kuruluyor. Bu komisyona makul sebeplerin varlığı halinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda bildirimde bulunarak kişilerin veya kuruluşların mal varlığına el konulması için açıklanacak listeye isim dahil etme yetkisi soruluyor. Bu kurulun kendi kendine makul gördüğü sebepler varsa herhangi bir soruşturma veya mahkeme kararı beklenmeksizin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne bildirimde bulunacaklar. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bildirim sonucu bu kişi veya kuruluşların isimlerini listeye dahil edecek ve Türkiye bu listeye dayanarak kişi veya kuruluşların malvarlığına el koyabilecektir. Dernek organlarının genel kurul dışındaki organlarda görev yapan şahıslar, görevden uzaklaştırabilecek. Hatta İçişleri Bakanlığı gerek gördüğü takdirde derneği geçici olarak kapatabilecek. Bu yetkiler son derece tehlikeli yetkilerdir; çünkü bunlar herhangi bir soruşturma veya mahkeme kararı beklenmeksizin yapılabilecek şeylerdir. Dolaylısıyla burada masumiyet karinesinin dernek kurma hakkının ve örgütlenme özgürlüğünün çok ciddi bir şekilde ihlal edildiği bir uygulamalar silsilesi öngörülüyor." ifadelerini kullandı.
"STK'ların bu kanunla ilgili son derece duyarlı olması gerekir"
Birleşmiş Milletler'in genel yapısını bilmek de bu kanunu yorumlamakta önemlidir; çünkü Birleşmiş Milletler dediğimiz, 15 üyeden oluşan ve bütün kararları 15 ülkeden 9'unun oyuna göre alan bir yapıdan bahsediyoruz. Bu yapıda 5 daimi üye var; ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa'dır. Herhangi bir kararda 5 daimi ülkeden herhangi birisinin veto ettiği bir karar uygulanmıyor. Dolayısıyla Birleşmiş Milletler'e hakim olan bu beşlinin zihniyeti aynı zamanda alınacak olan kararlara da şekil veriyor. Bu şekilde düşündüğümüzde aslında gerek terörizmin finansmanının önlenmesine dair kanun ile gerek bu mevcut kitle imha silahlarının yayılmasından finansmanının önlenmesine dair kanun değişikliği ile hangi kişilerin veya sivil toplum kuruluşlarının terörize edileceğine ve hangi faaliyetlerin terör faaliyetleri kapsamına alınacağı aşağı yukarı bizim fikriyatımıza göre bellidir. Çünkü buna karar verecek olan ülkeler; ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa'dır. Bu ülkelerin tamamının Müslümanlara bakış açısı ortadadır. Dolayısıyla terör gibi dünyada ortak bir tanımı olmayan bir kavrama, dünyanın her yerindeki bir müslüman potansiyel olarak girebilir ve dahil edilebilir. Dolayısıyla Türkiye'de yaşayan Müslümanların ve STK'ların bu kanunla ilgili son derece duyarlı olması gerekir." dedi.
"Kanuni değişiklikler kesinlikle sözlü garantiler ile tolere edilemezler"
Karadaş, açıklamasına şu ifadelerle devam etti: "Geçenlerde Yusuf Kaplan'ın bu konuyla ilgili 'bu kanun çok tehlikeli bir kanundur derhal geri çekilmelidir' gibi bir ifade kullanmıştı. Bu ifadeden sonra İçişleri Bakanlığı Süleyman Soylu, kendisini arıyor. Yarım saat boyunca kendisini ikna etmeye çalışıyor ve en sonunda da her nasıl oluyorsa kendisini ikna ediyor. Yusuf Kaplan, 'Bu konuda Süleyman Soylu bana İslami STK'lara herhangi bir şey yapılmayacağına dair bizzat garanti verdi' dedi. Lakin yasalar önünde, mahkemeler nezdinde ve buna dair hukuki yollara başvurulduğunda; Süleyman Soylu'nun verdiği şahsi garanti değil bu kanun değişiklikleri esas alınacaktır. Dolayısıyla Kanuni değişiklikler kesinlikle sözlü garantiler ile tolere edilemezler.Kanun aslında çok daha farklı bir şekilde de yorumlanabilir, ancak şimdilik bu endişelerin bu seviyede olması gerçekten yerindedir. Çünkü kanun çok ustaca yapılmış. Birden fazla kanununda değişiklik öngören ve sivil toplum kuruluşlarına işte makul sebepler gibi muallak olan herhangi bir soruşturma veya mahkeme kararı beklenmeden yaptırımlar öngörüyor." diye konuştu.
"Dernekler hakkında soruşturma açılması derneği suçlu göstermez"
Bir dernek hakkında bir soruşturma açılmasının onu suçlu olarak gösteremeceğini vurgulayan Karadaş, " Dernekler kanununda yapılan bir değişiklikle de çeşitli suçlar; mesela terörizmin finansmanının önlenmesine veya uyuşturucu suçlarına dair bir kanun kapsamında herhangi bir dernek üyesi için bir soruşturma açıldığında dahi İçişleri Bakanlığı'na bu kişi hakkında derneği geçici olarak kapatma yetkisi vermektedir. Soruşturmanın açılması kişinin veya Sivil Toplum Kuruluşunun suçlu olduğunu göstermez. Bu değişiklikle soruşturma açılır açılmaz bu kişileri ve sivil toplum kuruluşlarını peşinen suçlu kabul etmektir. Yine peşinden de çeşitli yaptırımlara tabi tutmaktadır. Dolayısıyla bu da temel hukuk mantığına aykırıdır. Bu yönden de bizleri çok derin endişelere sevk ediyor." şeklinde konuştu.