Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu (HAK-İŞ) ve Hizmet-İş Sendikası Genel Başkanı Mahmut Arslan, konfederasyonlarına bağlı Hizmet-İş Sendikası’nın Gaziantep 2 No’lu Şubesi 1’inci Olağan Genel Kuruluna katıldı.
Kentteki bir otelde düzenlenen kurulda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İnsan Hakları Eylem Planı Tanıtım Toplantısı'nda dile getirdiği “yeni anayasa” konusunda değerlendirmelerde bulundu.
HAK-İŞ Konfederasyonu olarak yeni, sivil, katılımcı, çoğulcu ve özgürlükçü bir anayasa talebini öteden beri savunduklarını ifade eden Arslan, “yeni anayasa” çalışmalarında tüm siyasi partilerin yer almasını istedi.
Türkiye’nin darbe ürünü olan 1982 anayasasından kurtulması gerektiğini ifade eden Arslan, “yeni anayasa”nın, Türkiye’nin yeni ve kalıcı bir toplumsal sözleşmesi niteliğinde olması gerektiğini ifade etti.
Toplumun tüm kesimlerinin katkı ve katılımı ile hazırlanmış milli ve evrensel değerlerin uyumlaştığı, güçlü, kapsayıcı bir zemin üzerinde yükselen bir anayasanın ihtiyaç ve beklentileri karşılayabileceğine dikkat çeken Arslan, Türkiye’nin önünü açacak yeni ve sivil bir anayasa için tüm kesimlerin büyük bir gayret içinde olmasının önem taşıdığını belirtti.
Yeni ve sivil anayasa çalışmalarını son derece önemsediklerini vurgulayan Arslan, “Temel hedef olarak bütün bu zorluklarımızın, bu insan hakları ile ilgili yeni düzenlemelerin temelini yeni bir anayasa oluşturuyor. Bugün idarenin kararıyla üniversitelerde ve kamuda başörtüsü yasağı kalkmıştır. Bir anayasa güvencesi yoktur. Temel haklarımız henüz bir anayasa güvencesinde değildir. O yüzden sayın Cumhurbaşkanımızın yeni bir anayasa talebini HAK-İŞ olarak destekliyoruz. Çünkü HAK-İŞ olarak 1982 anayasasına itiraz eden nadir örgütlerden biriyiz. 1982 anayasasının yapılış sürecine HAK-İŞ müdahil olmuştur. Yeni bir anayasa nasıl olmalıdır diye küçük bir toplantı yapmak istedik, sıkıyönetim komutanlığı toplantıya izin vermedi. 1982 anayasası yapılırken darbecilerin oluşturduğu bir komisyon kuruldu. Anayasaya itiraz yok, itiraz yasak, anayasa aleyhine konuşmak yasak, farklı bir anayasa talep etmek yasaklandı. Darbecilerin oturttuğu adamlar bir anayasa yazdı ve bu anayasayı da topluma da dayattılar. Hatta zarfları şeffaf yaptılar, anayasaya ‘hayır’ diyenleri de masada tespit ettiler. Böyle bir dönemde 12 Eylül anayasası kabul ettirildi. HAK-İŞ bu anayasaya ‘hayır’ dedi. Toplumun tamamını temsil eden anayasanın, demokratik, serbest ve çoğulcu bir yapı ile oluşması konusundaki iradesini ortaya koydu. Dolayısıyla 1982 anayasasını ruhunu da biliyoruz, sürecini de biliyoruz. Baştan sona sakat ve meşru olmayan bir anayasa süreci işlenmiştir.” dedi.
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni anayasa çağrısına HAK-İŞ olarak ‘evet’ diyoruz”
HAK-İŞ olarak 1982 anayasasına ilk günden itibaren karşı olduklarını belirten Arslan, “Kendi önerilerini ortaya koyduğu, sayın Cumhurbaşkanının yeni bir anayasa çağrısına HAK-İŞ olarak ‘evet’ diyoruz. Yeni anayasa teklifimizin hazırlıklarını başlatıyoruz. Yeni anayasa aslında bütün bu yaşadığımız sorunların, 28 Şubat süreci orada kalmadı ki bu ülkede 27 Nisan e-muhtıra bildirgesi dahil 15 Temmuz gibi ihanetleri gördük. Tüm bunların temelinde sivil, yeni, demokratik, özgürlükçü bir anayasa olmazsa olmazımızdır. Bunu hep birlikte gerçekleştirmemiz gerekiyor. HAK-İŞ olarak bu süreçte bütün gücümüzle yeni bir anayasa konusunu desteklemeye devam edeceğiz. Geleceğimiz için, bir daha darbelere geçit vermemek, haklarımızın, özgürlüklerimizin elimizden alınmaması, bu ülkenin birlik ve bütünlüğünün sağlanması için böyle bir anayasaya ihtiyacımız var.” ifadelerini kullandı.
Arslan, 28 Şubat'ın çok karanlık bir dönem olduğunu belirterek bu karanlık dönemin üzerinden kaç yıl geçerse geçsin hiçbir zaman unutulmaması gerektiğini vurguladı.
“En temel insan haklarını ayaklar altına aldılar”
28 Şubat dönemde yaşanan adaletsizlikleri, zulümleri, çifte standartları, haksızlıkları hatırlatan Arslan, “Cumhurbaşkanı, ‘başörtülüler eğer başörtüsü takmak istiyorsa Suudi Arabistan'a gitsin’ diyen bir Cumhurbaşkanıydı. Ne yazık ki başbakan başörtülüleri ‘yarasa’ olarak tanımladı. Asker, Genelkurmay ikinci başkanı, ‘Batı Çalışma Grubu’ diye bir grup oluşturdu. Bugün ‘yargı bağımsız mı? Yargının üzerinde vesayet var’ diye büyük büyük laflar ediyorlar. Böyle diyenler genelkurmay karargâhına cübbeleri ile gittiler. Çevik Bir’in talimatıyla bir cadı avı başlattılar. Bu cadı avının mimarları o günün savcı ve hakimleridir. YÖK Başkanlığının talimatı ile ‘başörtüler üniversiteye giremez’ diye üniversitelerin kapılarına barikat kurdular. Bununla da kalmadılar girmek isteyenleri polis copları ile coplattılar. Aynı fikre, aynı düşünceye sahip erkekler üniversiteye girdiler. Kadınlar sırf kıyafetlerinden dolayı üniversitelere alınmadılar. Daha ‘modern’ bir sistem getirdiler. Üniversitelerin kapılarını ikna odaları kurdular. Utanmadan o ikna odalarında kız çocuklarımızı psikolojik baskı ile başörtülerini çıkartmak durumu ile karşı karşıya bıraktılar. Geçenlerde eski rektörler, Boğaziçi’ndeki eylemleri desteklemek için açıklama yaptılar. Ama onlar kendi dönemlerinde sırt darbecileri yalakalık yapmak için en temel insan haklarını ayaklar altına aldılar. Siyasetçiler de onlardan geri kalmadılar. Ne yazık ki bu ülkede demokratik yollarla seçilmiş milletvekillerinden oluşan Refah-Yol hükümetini yıkım görevini onlar da üstlendiler.” diye konuştu.
“Medya tam bir karanlık sürecin tetikçiliğini yaptı”
O dönem bazı sivili toplum kuruluşlarının, meslek odalarının ve konfederasyonların “Beşli çete” olarak nitelendirilen gurubun içerisinde yer aldığını hatırlatan Arslan, 28 Şubat’ta HAK-İŞ’in duruşundan taviz vermediğini ve bunun içinde bedeller ödediklerini ifade ederek şunları söyledi:
“Bugün herkes konuşuyor, herkes bir şeyler söylüyor. Ama 28 Şubat'ta konuşanlar çok azdı. Onlardan bir tanesi de HAK-İŞ’ti, Memur-Sen’di. ama başkaları konuştular, yalakalık yaptılar. Medya neredeydi? Medya tam bir karanlık sürecin tetikçiliğini yaptı. Tam bir kara propaganda ile kamuoyumuz ciddi bir şekilde zehirlendi. Araştırmacı-gazetecinin bir tanesi geçen gün de ‘aynı yerde duruyorum’ diyor. Ben o tarihte yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim’ diyor. Gencecik çocukların cuma namazına gitmesi irticai hareketi hortlatmış oluyor. Aynı zihniyetteki adamlar bugün de aynı şeyleri yapıyorlar.”
“Bugün de pusuda yatanlar var”
28 Şubat’ta henüz 12-13 yaşındaki imam hatip ortaokul öğrencilerine zulümler yapıldığını hatırlatan Arslan, “Kızlar oyuncakları ile oynayacakları yaşta polisin coplarına maruz kaldılar. Suçları başörtüsü takmaktı. Bunları yaşadık. Evlatlarımız polis copları ile dövüldüler, süründeler, yerde süründürdüler. Zorla başörtülerini zorla çıkarttılar. Üniversitede dönem birincisi olmuş evladımız, diploma töreninde ağzı kapatılarak salonun dışına atıldı. Bu çağın görmediği bütün alçaklıklar, ihanetler o dönemde yapıldı. Bunları unutmayacağız. Bugün de pusuda yatanlar var. Tekrar o günlere dönmek isteyen hevesliler var. Buna izin vermeyeceğiz.” diye konuştu.
“28 Şubat’ın tüm aktörlerinden hesap sorulmalıdır”
28 Şubat sürecinin hesabının henüz görülemediğine dikkat çeken Arslan, “Ne medya ne işverenler ne sivil toplum ayağı ne siyaset ayağından hesap sorulamadı. Birkaç generalin yargılanması ile konu kapatıldı. ‘Bunun arkasında da mı acaba FETÖ hain örgütü var’ diye aklımıza geliyor. Çünkü Pensilvanya'daki hain başörtüsü ile ilgili bir sözde fetva vermişti. O döneminde karanlık, gizli bir kısım ihanet şebekelerinin kimler olduğunu bugün daha iyi anlıyoruz. Başka bir garabette bu örgütler özür de dilememiştir. Bu ‘pusuda bekliyoruz, tekrar gelirse gereğini yaparız’ demektir. Onun için hükümetimizin, bu konuda bu hesaplaşmayı gerçek anlamda yapılması hususunda adım atmasını bekliyoruz. Bu ülkeyi ne yazık ki içeriden ve dışarıdan kuşatan ihanet şebekeleri boş durmuyor. Yeniden önümüze bunlar gelebilir mi? İnşallah gelmez. Ama bunların hesaplarını sormazsak gelirler. Pusula yatıyorlar, ayağımız tökezledi gün arkamızdan hançeri saplamaya hazır ihanet örgütleri halen devam ediyor.” dedi.
Covid-19 salgını nedeniyle sosyal mesafe kurallarına uygun şekilde gerçekleştirilen kurulda Hizmet-İş Sendikası Gaziantep 2 No’lu Şube Başkanlığına Ahmet Hoşaf seçildi.