24 Kasım 2011 tarihinde TBMM'de üzerinde tartışma yapılmadan, hiçbir şerh konulmadan milletvekillerinin oy birliğiyle kabul edilen, 10 Şubat 2012'de ise Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanan İstanbul Sözleşmesi toplumu ifsat etmeye devam ediyor.
Bakanlar Kurulu kararının üzerinden 9 yıl geçti. Her geçen gün faturasının ağırlaştığı, mağdurlarının arttığı İstanbul Sözleşmesi aileleri bölmeye, aile birliğini dağıtmaya devam ediyor.
İstanbul Sözleşmesi'nin Bakanlar Kurulu tarafından onaylanmasının yıldönümü nedeniyle Türkiye Aile Meclisi Bileşeni adına Ankara Sivil Toplum Platformu (ASTP) Başkanı Mustafa Kır, yazılı basın açıklaması yaptı.
Açıklamasına, "Halkımızın vicdanını kanatan İstanbul Sözleşmesini onaylayan vekiller kimin vekilleridir?" sorusuyla başlayan Kır, "Bugün 10 Şubat 2021… İstanbul Sözleşmesinin Bakanlar Kurulu'nca kabul edilişinin 9'uncu yılıdır. Bilindiği üzere 11 Mayıs 2011 de imzalanan sözde Kadınlara Yönelik Şiddetin ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesini ve bunlarla mücadeleyi amaçlayan; gerçekte toplumu dejenere, aileleri parçalama istidadı bulunan İstanbul Sözleşmesi 24 Kasım 2011 tarihinde TBMM'de tüm partilere mensup milletvekilleri tarafından üzerinde hiçbir tartışma yapılmadan oy birliği ile kabul edilmiştir. Mezkûr sözleşmeye ilişkin 10 Şubat 2012 tarih ve 2012/2816 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı, 8 Mart 2012 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğü girmiş ve 1 Ağustos 2014 tarihinden itibaren de yurt genelinde uygulamaya geçilmiştir." ifadelerini kullandı.
Kır, "İstanbul Sözleşmesinin imzalanması veya imzalanmaması konusunda taraf ülkelerin bağlayıcılığı bulunmadığı gibi imzalandıktan sonradan anlaşmadan çekilme imkânı da bulunmaktadır. Nitekim, daha işin başında sözleşmesinin aileleri yıkmaya, toplumu karıştırmaya yönelik sinsi bir plan olduğunu anlayan Rusya ve Bulgaristan gibi bazı ülkeler sözleşmeyi imzalamaktan sonra sözleşmeyi uygulamaktan imtina ederken, yine bazı Avrupa ülkeleri de 80'inci maddeyi işletip sözleşmeyi etkisiz kılacak yasal düzenleme yoluna gitmişlerdir. Avrupa Sözleşmesi imzalanmadan önce toplum, bilim ve fikir adamlarının tartışmasına açılmamıştır." dedi.
"Avrupa'nın telkinleriyle Türkiye'de 'zina' suç olmaktan çıkarılmıştır"
Açıklamasının devamında Kır, şunları aktardı:
Ne yazık ki, İstanbul Sözleşmesi 11 Mayıs 2011 de ülkemiz tarafından imzalanmadan önce sözleşmenin uygulanmasından doğabilecek mahzurların bulunup bulunmadığına dair uzmanların bilgisine başvurulmadığı gibi bilim, fikir adamları sivil toplum kuruluşları tarafından tartışılmasına da imkân tanınmamıştır. Mahzurları bizzat yaşanarak görüldükten sonra da bazı ülkelerin yaptığı gibi ne sözleşmeden imtina yoluna gidilmiş ne de sözleşmenin 80'inci maddesini işletip anlaşmayı etkisiz kılacak yol seçilmiştir. 6284 Sayılı Kanun hayata geçirilerek millete rağmen mezkûr sözleşmeye devam iradesi benimsenmiştir. Aslında Avrupa Sözleşmesi 2011 yılında birden ortaya çıkmamış, sözleşmeye giden yolun kaldırım taşları yıllar öncesinden döşenmeye başlanmıştır. 26 Eylül 2004 tarih ve 5237 sayılı Yeni Ceza Kanunu ile Avrupa'nın telkinleriyle 'zina' suç olmaktan çıkarılmıştır. Eşcinsellerin hak ihlali yaşadıkları doğrulanmış, bundan sonra herhangi bir ayırıma maruz kalınmayacağına dair taahhütte bulunulmuştur.
"Manevi değerlerimize aykırı olan İstanbul Sözleşmesi'nin oy birliğiyle kabulü düşündürücüdür"
"Halkın kabul etmediği sözleşmeyi onaylayan vekiller kimin vekilleridir?" diye soran Kır, "11 Mayıs 2011 tarihinde Türkiye Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile içi Şiddetin Önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin; insan fıtratına aykırı Avrupa Konseyi veya İstanbul Sözleşmesine hiçbir çekince koymaksızın imzalandıktan sonra aynı sözleşmenin TBMM'de tüm partilere mensup milletvekilleri tarafından oy birliği ile kabulü ve 24 Kasım 2011 tarih 6251 Sayılı Kanun'la onaylanması son derece düşündürücüdür. Toplum tarafından kabul görmeyen, toplumun vicdanını kanatan, milli-manevi etik, inanç ve medeniyet değerlerimize uymayan bir 'Avrupa Sözleşmesi'nin oy birliği ile kabul edilmesi; bu vekillerin kimin vekili oldukları sorusunu akla getirmektedir. Aslında vicdanları kanatan şey; kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi değildir. Böyle bir kılıf altında toplumumuzun inanç değerlerine aykırı kadının kadınla, erkeğin de erkekle evlenmesini gibi bir sapkınlığı öngörmesidir. LBGT'in açılımı olan L (Lezbiyen) kadının kadına cinsel ilgi duyması, G (Gay) erkeğin erkeğe ilgi duyması, B (Biseksüel) hem aynı hem karşı cinse ilgi duyma, T (Transseksüel) operasyonla bedenlerin karşı cinsin bedenine dönüştürülmesi gibi ahlak dışı özentileri normal bir cinsiyet olarak topluma takdim etmesidir." şeklinde belirtti.
"İstanbul Sözleşmesi aynı zamanda bir Avrupa Konseyi sözleşmesidir"
Avrupa Sözleşmesinin kabulüyle Müslüman mahallesinde salyangoz satıldığını belirten Kır, açıklamanın devamında şunları aktardı:
Vicdanları kanatan şey; Müslüman mahallesinde salyangoz satılması, sözleşmenin Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından kabul edilmesi ve temel bir politika olarak uygun görülmesidir. İstanbul Sözleşmesi aynı zamanda bir Avrupa Konseyi sözleşmesidir. Sözleşmenin hazırlanmasına Avrupa Konseyi üyesi ülkeler ile birlikte Avrupa Konseyi üyesi olmayan ABD, Japonya, Kanada, Meksika, Vatikan gibi ülkeler de katkı sunmuşlardır. Şimdi gelinen noktada AB ülkelerinin ve ABD'nin ülkemizdeki LGBTİ lobisine sahip çıkmaları, ülkemizi suçlayıcı tavır takınmaları, kendi ilkelerini hayata geçirme açısından bizim tasvip etmediğimiz ancak kendileri ve ilkeleri açısından uygun bir davranıştır. Şimdi gelinen noktada LGBTİ kulüplerinin davranışlarını, ABD ve Avrupa ülkelerinin tavırlarını gördükten sonra ülke olarak; 'Biz nerede yanlış yaptık?' sorusunun kendimize sorulmasını zorunlu kılmaktadır.
"Sözleşmeyle birlikte kadına yönelik şiddet ve cinayetlerinde rekor üstüne rekor kırılmıştır"
İstanbul Sözleşmesi ile toplum ve ailelerin tehlikeye atıldığının altını çizen Kır, "2004 yılından itibaren Batılılaşma/Çağdaşlaşma/AB ile bütünleşme adı altında yapılan, kadına yönelik şiddeti bitirme iddiası ile toplumlara dayatılan, yasal düzenlemeler ve alınan tavsiye kararları ile; neslimiz, aklımız, ahlakımız, inanç değerlerimiz, sağlığımız, cinselliğimiz, fıtratımız, aile hayatımız büyük bir tehdit ve tehlike altına sokulmuştur. Bunca geçen yıllar içerisinde 3116 kadınımız cinayete kurban gitmiş, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinde rekor üstüne rekor kırılmıştır. Boşanma oranları tavan yaparken evlenmelerde büyük düşüşler yaşanmıştır. Neticede İstanbul Sözleşmesi iflas etmiş, parçalanmış, ailelerin enkazı altında kalmıştır." dedi.
"Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projesi saf ve temiz vicdanları kanatmaktadır"
Kır, "Avrupa Sözleşmesi ile birlikte hayata geçirilen 6284 Sayılı yasa ile Türkiye'nin temel politikalarından birisi olan ailenin güçlendirilmesi politikası, kadının güçlendirilmesi politikasına dönüşmüştür. Yapılan yasal düzenlemelerle kadının erkeğini evden uzaklaştırması konusunda beyanının delil veya belge aranmaksızın esas kabul edilmesi hayata geçirilmiştir. Neticede ailelerin anlaşmazlıklarının onarılması yerine doğrudan erkeğin evden uzaklaştırılması yoluna gidilmesi ile aile bağlarında onarılması imkânsız yaralar açılmış, çocuklar ana-babaya hasret bırakılmıştır. Süresiz nafaka, çocuk icrası, yarı yarıya mal paylaşımı gibi uygulamalar sayesinde boşanma oranları tavan yaparken gençler evlilikten kaçınır hale gelmiştir. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği (TCE) projesi kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek amacıyla hayata sokulduğu iddia edilse de insan fıtratına aykırı olan inanç değerlerini ortadan kaldıran sinsi tehlikeleri bünyesinde barındırmaktadır. TCE ile kadınlara erkeklik, erkeklere kadınlık rolü yüklenmekte, kadınlık ve erkeklik davranışları yeniden kurgulanmaktadır. Erkek ve dişi olarak tanımlanan biyolojik cinsiyet; sonradan kazanılan cinsiyet (Gender) olarak tanımlanmaktadır. Böylece yeniden tasarlanan kadın ve erkek modeli ayırımcılık adı altında ulusal ve küresel politikalar kılıfı içinde yeniden ihdas edilmektedir." ifadelerine yer verdi.
"İnanç ve kültürümüze aykırı olan bu projede ısrar edilmesi toplumun sinir uçlarını törpülüyor"
Açıklamanın devamında Kır, şunları aktardı:
Din, aile, örf, adet, gelenek, görenek gibi kavramları 'ayrımcılık' üreten bir tehdit gören, ırz, namus haya gibi kavramları kabul etmeyen, erkek ve kadını birbirine karşı rekabete sürükleyen, çocuklarımızın Batılı feminist ve LGBTİ lobisinin kadınlık ve erkeklik anlayışının öngördüğü şekilde yetiştirilmesini öngören TCE projesinin, tüm bakanlıklar arası bütünleşik bir politika olarak uygulaması vicdanları kanatan bir vakıadır. Halkımızın ve halkımızın vicdanı mesabesinde olan Sivil Toplum Kuruluşlarının tepkilerine ve uyarılarına rağmen; inanç, kültür ve medeniyet değerlerimize aykırılık teşkil eden böylesine sinsi sakıncaları bünyesinde barındıran bir projenin devamında ısrar edilmesi giderek toplumun sinir uçlarını törpülemektedir.
"Toplumsal değerleri temelinden sarsan İstanbul Sözleşmesi acilen iptal edilmeli"
Son olarak Kır, "Hükümetin Avrupa Sözleşmesi projesinden vazgeçtiğine dair bir uygulama yoluna gitmediği halde Millî Eğitim Bakanlığının ve üniversitelerin projenin getirdiği yıkımlar hesaba katılarak Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi uygulamasından 2019 yılında vazgeçtiği yönünde iddialar olsa da projenin halen İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri ile Türkiye Belediyeler Birliğince sürdürülmeye devam edilmesi; toplum tarafından bu tür iddiaların yanıltmaya yönelik bir davranış olarak değerlendirilmektedir. Şimdi gelinen noktada Türkiye Aile Meclisi'nin bir bileşeni olan Ankara Sivil Toplum Platformunu oluşturan üye sivil toplum kuruluşları olarak İstanbul Sözleşmesi'nin kabul edilişinin 9'uncu yıldönümünde aile içi şiddeti körükleyen, toplumsal değerleri temelinden sarsan İstanbul Sözleşmesinin acilen iptal edilmesini veya toplumumuzun, milli manevi ve etik değerleri dikkate alınarak sözleşmeyi etkisiz kılacak düzenlemelerin yapılmasını hükümetten ve TBMM'nin sayın üyelerinden ivedilikle talep ediyoruz." ifadelerine yer verdi.