Suriye'de yaşanan iç savaş sonrasında meydana gelen olumsuzluklar ve Suriyelilerin yaşadığı mağduriyetlere değinen Soylu, "Eğer Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayip Erdoğan Batı'nın kayığına binseydi Allah muhafaza onların tavsiye ettiklerine uysaydık bu dünyamız da öteki dünyamız da harap olurdu. Hiç söylenen sözlerin çokluğuna, büyüklüğüne, etraflıca olmasına bakmadan hakkın ne olduğuna bakarak yürüyüşüne devam etti. Türkiye, medeniyetimiz, inancımız, atamız, babamız bize ne emrediyor? Diye bakarak bir politika geliştirdi. Türkiye halkı Suriye'deki mağdurlara elini uzattı. İnşa ve ihya çalışmaları yapan bu güzel milletin evlatlarıyız. Allah bu milletten razı olsun." diye konuştu.
"Orta Doğu’nun neredeyse tamamından gelen bir göçle karşı karşıyayız"
10 yıldan beridir Suriye'de yaşanan iç savaş ile ilgili başından beri Türkiye'nin sürdürdüğü politika ve attığı her adımın temelinde, inancın ve medeniyetin nakşettiği değerlerin yattığını belirten Soylu, "Türkiye’nin Ortadoğu göç hareketlerine oluşturulmak istenilen terör ortamına PKK ve yatırımcıların lehine değiştirilmek istenilen demografiye oluşturulan dramlara, Ege ve Akdeniz’de karşılandığı insanlık dışı sahnelere karşı ortaya koyduğu tavır, dünyanın hâkim göçleri karşısına alma pahasına burada izlediği politika bir yandan kendi güvenliğinin diğer yandan da komşuluğun tarihi ve kültürel bağlarının her şeyin ötesinde yaratılmışların en şereflisi olan insan olmanın doğal sonucudur. 11 yıldır Suriye meselesiyle ve bu meselenin hızlandırdığı kitlesel Orta Doğu’nun neredeyse tamamından gelen bir göçle karşı karşıyayız." şeklinde konuştu.
“İkinci büyük bir göç dalgası kapıda"
İdlib meselesinin, göçün çok ötesinde bir trajedi, insanlık dramı ve tehlike barındırdığına vurgu yapan Soylu, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
“İdlib'in tamamında savaş öncesinde 1,5 milyon insan yaşıyordu, bugün bu sayı 3 milyon 750 bin ile 3 milyon 800 civarındadır. 1 Aralık 2019’dan 2020 Mart başına kadar, yani sadece 3 ayda 960 bin insan, savaş yüzünden zorla yerlerinden edilmiş ve bu insanlar İdlib merkezi, İdlib’in kuzeyi, Atme kamplar bölgesi ile Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı harekât bölgelerine sığınmışlardır. 2020 Mart başında ilan edilen ateşkes sonrası az bir kısmı geri döndü, ancak şu an halen bölgede 1 milyon 250 İdlib gerginliği azaltma bölgesindeki kamplarda bulunan çadırlarda yaşam mücadelesi vermektedir. Bu tablodaki insani dramlar bir yana, buradaki istikrarsızlığın, sefaletin ve başıboşluğun, güvenlik tehdidi olarak bizim ülkemize de yansımaları söz konusudur. Her şeyden önce, burada biriken tansiyon, ikinci ve büyük bir göç dalgası elbette ki kapımızın dibindedir. Maalesef dünyadan haberleri yok. Size şöyle bir rakam vereyim. Bu bölgede 3.8 milyon insan var. Azez, Cerablus, Mare, El Bab, Resulayn ve Afrin bölgelerinde yaklaşık 1,5 milyon insan var. Size 2,5 milyon daha getiriyorum İran - Türkiye sınırında Afganistanlı minimum 2,5 milyon insan var. Bırakın Türkiye’ye Afrika’dan gelen Afganistan’ın, Pakistan’ın içerisinden ve diğer noktalardan Orta Doğu ve Orta Asya’dan gelen diğer göçler. Hemen sınırımızın yanı başında aşağı yukarı 7 milyonluk göç baskısı ile karşı karşıyayız. Türkiye'de 5 milyon göçmen var. 7,5 milyonluk var olan bir göç potansiyelini yönetebilme kabiliyetine sahip bir ülkeyiz."
Soylu, "Batı zenginleştikçe insanı sadece meta olarak görüyor ve 'acaba buradan nasıl istifade edebilirim? Ucuz emek ve iş gücü olarak mı istifade ederim yoksa yerlerindeki petrol pazarlıklarını mı yaparım’ anlayışında olan bir medeniyetin temsilcileridirler. Bu bizim sorumluluk ve yükümlülüğümüzü daha fazla artırmaktadır. Sorumluluklarımızı biliyoruz dünyanın bu düzenine teslim olmayacağız." şeklinde konuştu.
"Darbeye karşı tüm milletimiz sıfır toleranslı olmalıdır"
Emekli amiraller tarafından hazırlanan bildirinin de dünyanın bu düzenine kendilerini teslim etmek isteyenler tarafından hazırlatıldığını belirten Soylu, "Eğer bunun farkında değilsek buralarda yer işgal etmemizin hiçbir anlamı yoktur. Bu mücadeleyi sonuna kadar yapma konusunda bedeli ne olursa olsun yapma konusunda kararlılığımızdan hiçbir santim milim geri durma bir durumumuz söz konusu değildir. Değil darbe yapmaya kalmak, bunu zihninden geçirenlere bile tarihin en büyük cezasını vermezsek bu millet bize 'Sizden bir şey olmaz' desin. Bu tip düşüncelere, zihniyet ve darbeye karşı tüm milletimiz ve herkes sıfır toleranslı olmalıdır. Her türlü eleştiriyi ortaya koyalım. Daha iyisini yapabilmek için çaba sarf edelim, koşuşturalım. Her darbe, bu ülkeye büyük maliyetler getirmiştir. Esas itibarıyla da ardından büyük tavizler verilmek zorunda kalınmıştır. Bu tavizler hep sırtımızda kamburdur. Biz kamburlarla beraber büyüyoruz. Gelecek nesillerimiz hiç endişe etmesinler, onlara hiçbir kambur bırakmayacağız, dümdüz yollar bırakacağız." dedi.
Mehmet Akif İnan Vakfı'nın Türkiye Diyanet Vakfı ile imzaladığı protokol sonrasında İdlib'te başlatılan 400 ev, 300 kişilik cami ve 18 derslikli okul ile oyun parkı gibi yaşam alanlarının bulunduğu proje hakkında da bilgi veren Soylu, "Bu önemli bir imzadır. Önemli bir gönül köprüsüdür. Her şeyden önce 60 yıllık bir hayata çok önemli işler sığdıran, binlerce öğrenci yetiştiren, merhum Mehmet Akif İnan’a, onun insana değer veren anlayışına uygun bir imzadır." diye konuştu.
Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti İkinci Başkanı İhsan Açık
Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti İkinci Başkanı İhsan Açık ise konuşmasında Diyanet Vakfının Suriye'de yaptığı çalışmalardan örnekler verdi.
Mehmet Akif İnan Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Ali Yalçın ise projede önemli gelişmeler sağladıklarını belirterek 400 briket ev, hayır çarşısı ve çocuk parkı planladıklarını, proje tamamlandığında çocukların hem eğitim hem de oyun oynayabileceği bir yerleşim yeri olacağını ifade etti.