Dünyayı etkisi altına alan Coronavirus salgınında yaklaşık bir yıl geride kalırken İngiltere'de mutasyona uğramış Coronavirus'ün tespit edilmesi endişelere neden oldu.
Bu durumun ardından Türkiye'nin de aralarında olduğu farklı ülkeler İngiltere'ye uçak seferlerini askıya aldı.
Sağlık Bilimleri Üniversitesi (SBÜ) Öğretim Üyesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Kadriye Kart Yaşar, İLKHA'ya yaptığı açıklamada mutasyona uğramış virüs, aşı çalışmaları ve aşı karşıtlığı hakkında önemli değerlendirmelerde bulundu.
İngiltere’de açıklanan mutasyondan sonra birçok sekans analizinin yapıldığını ve olguların yüzde 10 ile 30’unda saptandığını hatırlatan Yaşar, İngiltere’de yayımlanan bir raporda da yaklaşık 10 tane farklı mutasyondan bahsedildiğini aktardı.
Bu mutasyonlardan bazılarının daha önce açıklanmış mutasyonlar olduğunu söyleyen Yaşar, "Bütün Avrupa’da temmuz ayından itibaren gördüğümüz bir mutasyon var. Avrupa ve ABD’de görülen D614G mutasyon Türkiye’de de görülmektedir. Yapılan bilimsel çalışmalarda da bu mutasyon görüldü ve yayılan mutasyon budur. Dikkat edilirse Mart ayında çıkan vakalarla şu an çıkan vakalarda bazı değişiklikler var. Bunlardan en önemlisi virüsün bulaşma hızının fazla olmasıdır. D614G mutasyonu var olan bir mutasyondur. İngiltere’de ortaya çıkan mutasyonlardan bir tanesi D614G mutasyonudur. Bunlardan başka farklı mutasyonlarda var ama bizim bunlarla ilgili net bir bilgimiz yok." dedi.
İngiltere’de olguların yüzde 30’a kadar görülen mutant virüslerin ülkede sadece birkaç bölgede görüldüğünü belirten Yaşar, bu mutasyonların akciğere daha fazla yapıştığı ve yayılma hızının daha fazla olduğunun belirlendiğini söyledi.
"Yayılan virüs ikinci dalganın mutasyona uğramış halidir"
Yaşar, "Dünya Sağlık Örgütünün açıkladığı gibi, bu mutant virüslerin şu an hastalarımızda dolanan virüsten farklı olarak ölüm yada vakanın şiddetini artıracağına ait bir veri yok. İngiltere, sadece normal bulaşan virüslerden farklı, mutasyona uğramış virüs tespit ettiklerini açıkladılar. Bunun üzerine de ülkemize girilmemesi için yasaklar getirildi. Şu an yayılan virüs ikinci dalganın mutasyona uğramış halidir. Mutasyona uğrayan Covid-19 vücutta 4-5 kat daha fazla kalıyor. Yani bu virüs ağız, boğaz, buruna daha fazla yerleşiyor. Bu da hem dünyada hem de ülkemizde giderek artan vaka sayılarımızı açıklıyor. Bu virüsün artmasının sebeplerinden bir tanesi yakın mesafededir. Örneğin daha önce bir hasta 5 kişiye bulaştırıyorsa mutasyona uğrayan bu virüs 15-20 kişiye bulaşabiliyor. Bu da artan ağır hasta ve vaka sayımızı da artırmaktadır. Mutasyona uğrayan bu virüs eylül ayından beri bilinen bir virüstür." diye konuştu.
Yaşar, İngiltere gibi ülkelerle uçak seferlerinin askıya alınması kararının Türkiye'deki hastanelerin daha fazla hasta yükü yaşamaması için alındığını ve bunun yerinde bir karar olduğunu kaydetti.
Kart, saptanan mutant virüse rağmen İngiltere'de halen eğitime devam edilmesinin nedenlerine ilişkin şunları söyledi:
Mutasyona uğramış virüs İngiltere'de sadece birkaç bölgede saptandı. Ülkenin tamamında değil. Belli bir bölgesinde olduğu için muhtemelen okullarla ilgili kararı, eğer bu virüs çok yayılırsa alacaklar. Ya da yayılmasıyla ilgili bir belirti alırlarsa, daha fazla ölüm olursa İngiltere'de o zaman daha fazla önlem alacaklarını düşünüyorum.
İngiltere'nin, salgının başında "sürü bağışıklığını" savunduğunu hatırlatan Yaşar, ancak şu an böyle bir durumun söz konusu olmadığını belirterek, "İngiltere mutant virüs olayında bile bunu dünyaya ilan ederek tedirgin olduklarını ve önlem almaları gerektiğine dair diğer ülkeleri de uyarmış oldu. Sürü bağışıklığını düşünmüş olsalardı, hiç haber vermeyeceklerdi ve mutant virüs bütün topluma yayılacaktı. Belki virüsün üçüncü dalgası gibi farklı bir dalgaya gidilebileceği endişesiyle bunu ilan etmek zorunda kaldılar. İngiltere'nin şu an sürü bağışıklığını hedeflediğini sanmıyorum." değerlendirmesinde bulundu.
Kart, mevcut Coronavirus aşılarının mutant virüste etkili olup olmayacağı yönündeki endişelere ilişkin, "Aşının hali hazırda etkili olmasını bekliyoruz. Böyle bir etki olmasa bile mRNA veya DNA teknikleri, Recombinant teknikler ile birkaç ay içinde mutant virüsü de etkileyebilecek aşı çalışmaları yapılabilir. Ama ben ocak ayında tasarlanmış aşının da hala spike proteinin tamamını içerdiği için küçük bir bölümündeki, hasarlı olsa da, oraya da etkili olacağını düşünüyorum." görüşlerine yer verdi.
"Çin aşısı, Alman aşısı diye yaftalamak doğru olmaz, aşının milliyeti yok"
Aşı çalışmaları ve aşıların güvenirliği hakkında toplumdaki endişelere işaret eden Yaşar, "Kafaların karıştırıldığı bir gerçek. mRNA aşıları deniliyor, ya da Vektör aşılar deniliyor. Aşının nasıl çalıştığını, aşının ne olduğunu, mRNA’nın ne olduğunu bilmeyen insanlar sürekli 'aşı şöyledir, aşı böyledir' diye bir iddia ile konuşuyorlar. Ama o iddiaların altını dolduran bir şey yok henüz. Bizim ülkemizde gelen aşıyı da Çin aşısı diyerek küçük görmek, yaftalamak istiyorlar. Halbuki bizim üniversitelerimizde şu an devam etmekte olan Çin aşısı gibi, ölü aşı çalışması devam ediyor. Yani aşının bir milliyeti yok. Tıp otoriterleri arasında genellikle karşılıklı görüşmelerle, bilgi alışverişiyle ilgili aşı çalışmaları devam ediyor. Belki Çin, İngiltere, Almanya bu konu da öncülük ettiler ama Türkiye’de 3-4 ay gerisinden olsa da kendi aşısını üretebilecek bir seviyeye geldi. Ve bu çok umut verici bir çalışma. Bu yüzden de Türk aşısı, İngiltere aşısı, Alman aşısı demekten ziyade, aşıların yapılış teknikleriyle ilgili konuşmak lazım. Bunla ilgili bir sıkıntı ve zorluk var mı diye bakmak lazım." diye konuştu.
Çinli Sinovac firmasının ürettiği aşının İnaktif olduğunu hatırlatan Yaşar, "Bu aşı 'ölü aşı'dır. Bu zamana kadar çoluk çocuğumuza yaptığımız birçok aşı ölü aşı zaten. Ve bu aşıların aşılar içinde en güvenilir aşılar olduğunu söyleyebiliriz." dedi.
Bilimsel dayanağı olmayan, kafa bulandırıcı bilgileri kullanmamak lazım"
Yaşar, "Öte yandan salgının geldiği noktayı düşünecek olursak bulaşıcılık artıyor, çember daralıyor. Er geç hastalık bizi de bulabilir. Ağır hastalık geçiren sayımız da artıyor. Hastanelerde oksijen açlığıyla, sıkıntıyla her gün yeni ölüm haberleri alıyoruz. Bunlar iyi şeyler değil. O yüzden kafa bulandıracak, aşılar zararlı diyerek ne olduğunu açıklayamayan, hiçbir bilimsel dayanağı olmayan, konunun uzmanları tarafından söylenmeyen hiçbir bilgiyi kullanmamak lazım. Tabi ki her tıbbi gelişmeye tedbirle bakmak lazım. Aşı çalışmaları zor, ince çalışmalardan, ruhsat gibi aşamalardan geçiyor. Şu an deneme aşamasına gelmiş olan Faz 3 aşamasına gelmiş aşıların tamamının önce hayvanlara, sonra da belli sayıda insana zarar vermediğine dair elimizde deliller var. Tabi ki aşılar da sonuçta vücuda ilaç gibi dışardan verilen yabancı maddeler. Bazı insanlarda her ilaçta olan, alerjiler görülebilir." İfadelerini kullandı.
"Yüz felcini aşıya bağlamak doğru değil"
Coronavirus aşısı yaptıran gönüllülerden bir kaçının yüz felci geçirdiği iddialarına ilişkin net bir açıklama yapılmadığını söyleyen Yaşar, "Aşı denemelerini yaptıran insanlar normal hayatlarına devam ediyorlar, çevremizde de görüyoruz. Yani o yüz felcini yapabilecek başka sebepler olabilir. Bunu illa aşıya bağlamak doğru değil. Zaten aşı denemelerini yapan bilim insanları bu tür yan etkileri çok yakından takip ediyorlar. Dikkat ederseniz İngiltere ve Almanya'da iki kere aşıyla ilgili bazı çalışmalar, yan etkiler sebebiyle durduruldu. Hatta birkaç ölüm oldu. Mesela gönüllülerden birisi uyku ilacı içip intihar etmiş. Bunun arka plandaki hikayesini bilmiyoruz. 'Aşı olan kişi öldü' gibi ifadeler doğru değil. O an bir alerji gelişmiş olabilir ki çok alerjik insanlar da var. Sadece aşı değil, normal ilaç kullansa bile alerji yapabilir. Aşıyı suçlamak doğru değil." şeklinde konuştu.
"Salgını bitirecek olan da aşıdır"
"Aşı, insanoğlunun karşılaştığı mikroplarla savaştığı en büyük silah. Salgını bitirecek olan da aşıdır." diyen Yaşar, "Bu kadar çalışmanın kolaylıkla yapıldığı, irdelendiği bilimsel ortamda kısırlık, felç yapma gibi etkiler olsaydı bunların da mutlaka vicdan sahibi hekimler ortaya çıkarırdı diye düşünüyorum. Birileri gizlemeye çalışsa da mutlaka gerçekler eninde sonunda ortaya çıkardı. O yüzden bunların dedikodu, kafa bulandıran şeyler olduğuna inanıyorum." diye belirtti.
"Salgının ortasında aşıya ulaşan nadir ülkelerden biriyiz"
Yaşar, "Sağlık Bakanımız ve yetkililer aşı ile ilgili gerçekleri söylüyorlar. Bu kadar üzerinde çalışılmış konularda bile spekülasyon yapılması doğru değildir. Salgının ortasında aşıya ulaşan nadir ülkelerden biriyiz. Bu yüzden şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Bu fırsatı kaçırmamak lazım. Aşı, toplumun sürü bağışıklığını sağlar." dedi.
Aşı karşıtlığının arkasında organize bir örgütün olup olmadığı yönündeki tartışmalara değinen Yaşar, "Her ülkede farklı gerekçeler olabilir. Bazen ülkelerin sağlık politikasını eleştirmek ve kafa bulandırmak için de aşı karşıtlığı yapılabiliyor. Bazı insanlar her şeye muhaliftir. Bu muhalif gruplar ekranlarda, sosyal medyada çok yer buluyorlar. Ancak, bunları ispatlayın, denildiğinde ortaya koydukları bir şey yok."
Geçmişte İngiltere'de aşı karşıtlığının doğurduğu sonuçlara örnek veren Yaşar, şöyle konuştu:
1998 yılında bir hekim 12 hastanın karma aşıdan sonra aşıya bağlı olarak hastalıklarının geliştiğini ve otizm yaptığını söylüyor ve bunu Lancet gibi çok bilimsel bir dergide yayınlıyor. Arkasından onlarca çalışma otizmle bu karma aşı arasında hiçbir ilişki olmadığını gösterse de İngiltere'de 98'den 2010'a kadar aşı karşıtları ortaya çıkıyor. Aşı karşıtlığı yüzünden İlgiltere'de ve birçok Avrupa ülkesinde 90'lı yıllardan sonra aşı karşıtlığı yayılıyor. Birçok insan kızamık aşısını yaptırmadığı için kızamık nedeniyle 30 bine yakın ölüm ve vaka ortaya çıkıyor.Sonradan bakıyorlar ki bu hekimin, otizm derneklerinin aşı yapan firmaları dava eden avukatlarla ilişkisi olduğu ortaya çıkıyor. Yani bir menfaat ilişkisi olduğu ortaya koyuluyor. Bunun üzerine hekime defalarca İngiltere'deki tabipler birliği ve bakanlık dava açıp hekimlik yetkisini elinden alıyor.
2010 yılına gelindiğinde Lancet o makaleyi geri çekiyor dergiden. Tabi o sürede olan oluyor. Kızamık aşı ile toplumdan yok edilecek olma şansını yitiriyor.
"Aşı karşıtlığının kimseye faydası yok"
Bazı noktalarda aşı karşıtlığının arkasında örgütlü bir gücün olabileceğine dikkat çeken Yaşar, "Aşı karşıtlığının kimseye faydası yok. Bu karşıtlığa inanarak aşı olmayan toplum bundan zarar görüyor. Aşı, toplumun bağışıklığını da korur, sürü bağışıklığını sağlar. Ya hastalığını geçirerek ve ölümlere razı olarak sürü bağışıklığını sağlayacaksınız ya da aşıyla sürü bağışıklığını sağlayacaksınız." dedi.
"Önlemler vaka sayılarını azalttı"
Hastaneye yatırılan vaka sayılarının son zamanlarda arttığını ancak son günlerde 30 binlerden yarıya kadar düştüğünü hatırlatan Yaşara, "Bu önemli bir gelişme. Bazı katı önlemlerin bulaşıcılığı engelleyip hem vaka sayısını hem de buna bağlı olarak ölüm sayısını paralel olarak azalttığını söyleyebiliriz. Şu anki ikinci dalga çok daha bulaşan, daha çok akciğeri tutan bir virüs. Bu yüzden ağır vaka sayılarımız arttı ve sağlık sistemimizi zorlamaya başladı. Şu an hastanelerde doluluk oranları oldukça düştü." İfadelerini kullandı.
"Aşı, şu an ki illetten bizi kurtaracak yegâne araç gibi görünüyor"
Yılbaşından itibaren aşılamaların başlaması halinde ocak ayının sonuna doğru vaka ve hasta oranlarının azalmasının beklendiğini kaydeden Yaşar, "Aşı gelip yapılırsa önümüzde güzel günler bekliyor olacak. Nisan, mayıs ve hazirandan önce bu illetten kurtulmuş sayılmayacağız maalesef. Aşı, şu anki illetten bizi kurtaracak yegâne araç gibi görünüyor. Sağ olsun, bakanlık aşıyı temin etmek konusunda elinden gelen gücü gösteriyor. Aşı olmak demek, maske, mesafe ve hijyen konusundaki tedbirleri bırakacağız demek değildir. Bu aşamalar muhtemelen nisan ayına kadar devam edecek. Nisan ayında kendi aşımızın üretilmesiyle muhtemelen isteyen herkesi aşılayabilen bir duruma geleceğiz. İnşallah istediğimiz sürü bağışıklığını elde ederek virüsün ülkemizden ve tüm dünyadan gitmesini sağlamış olacağız." diye konuştu.