Saadet Partisi (SP) Kadın Kolları Başkanı Ebru Asiltürk, 8 Mart Dünya Kadınlar günü dolayısıyla mesaj yayımladı.
Açıklamasında Asiltürk, "Bugün 8 Mart, Peygamber Efendimiz’in cennetini, ayaklarının altına serdiği kadınlar olarak, bu anlamlı ve özel günde öncelikle, bugünün, bizim için ne mana ifade ettiğini sizlere açıklamak isterim; biz 8 Mart tarihini; 1857 yılında,120 kadın işçinin ölümüne sebep olan elim hadise ile sembolleşen, mana olarak; insan onurunu yerle bir eden bu sisteme, bir başkaldırının tarihi olarak görüyoruz. Aradan geçen 164 yılın sonunda, bugün de içinde bulunduğumuz mevcut düzen, yine insanı ezmekte, yine sömürmekte, tüm insanlığı, adeta köleleştirmektedir." dedi.
Bu tarihsel gerçeği niye hatırlattığını ifade eden Asiltürk, "8 Mart; kadının hak mücadelesidir, emek mücadelesidir, adalet mücadelesidir. 8 Mart; ‘fabrikada tütün saran’ kadınların günüdür. 8 Mart, en ağır işçi olarak tarımda çalışan, ancak, hiçbir özlük hakkı olmayan kadınların günüdür. 8 Mart; tekstil fabrikalarında emeği sömürülen kadınların günüdür. 8 Mart, şiddet gören kadınların günüdür. 8 Mart; bir güvercin ürkekliği ile evladının askerden eve dönmesini bekleyen annelerin günüdür. 8 Mart; ülkesi için, vatanı için en değerli varlığını feda eden şehit annelerinin günüdür." ifadelerini kullandı.
"Kadın intihar ve cinayetleri, şiddet ve istismar vakaları, bu memleketin en derin yaralarıdır"
Kadınlara karşı yaşanan şiddet olaylarına değinen Asiltürk, "Biz Saadet Partisi olarak bu önemli günde, özel de kadınlarımızın yaşadığı problemleri ve çözüm yollarını burada dile getirmek istiyoruz. Ancak bunu yaparken bilin ki, yüreğimin yangını ile konuşuyorum. Çünkü dün Samsun’da 5 yaşındaki çocuğunun önünde öldüresiye dövülen ve Ankara’da 4 çocuğunun önünde bıçaklanarak öldürülen kadınlara yönelik yapılan canilik hepimizin vicdanını bir kere daha parçalamıştır. Vefat eden kardeşlerimize Allah’tan rahmet yakınlarına sabırlar diliyorum. Kadın intihar ve cinayetleri, şiddet ve istismar vakaları, bu memleketin en derin yaralarıdır. Emine Bulut, Ceren Özdemir, Şule Çet, Aleyna Çakır… Burada isimlerini sayamadığım ve kadın cinayetlerinde kaybettiğimiz tüm kadınlarımızın aziz hatırlarını saygıyla anıyorum." şeklinde belirtti.
"Kadına şiddet konusunda bütün siyasi partiler bir araya gelmeli"
Sadece 2020 yılında 300 kadın katledildiği ve 171 kadının ölümü, kayıtlara şüpheli olarak geçtiğini belirten Asiltürk, açıklamasının devamında şunları aktardı:
Kadın cinayetleri bugün ülkemizin kanayan yarasıdır. Sayılara sıkıştırılan değil, tek bir kadının, bir insanın uğradığı zulmün karşısında ayağa kalkmak, öncelikle inancımızın gereğidir. Kadınların ‘biricik hayatı’ hiç kimsenin tekelinde değildir ve fiili duruma ceza, en üst seviyeden verilmelidir. Bu sebeple ifade etmek isterim ki, kadına karşı şiddetin önlenmesi için, Saadet Partisi olarak, üstümüze ne düşüyorsa, yapmaya hazırız. Bu sorunu, bütüncül yaklaşımlarla ele alıp, kökten ortadan kaldırmak, en büyük arzumuzdur. Buradan tüm siyasi partilere sesleniyorum; kadına şiddet konusunda bütün siyasi partiler bir araya gelmeli, ortaklaşa yapılacak çalışmalarla, toplumsal mutabakata varılarak, topyekûn bir mücadele, ortaya konmalıdır. Çünkü, kadına yönelik şiddet ile mücadele, ‘insanlık vazifemizdir.’ Kadına uygulanan şiddeti sadece fiziki şiddet ile de sınırlandıramayız. Yanı sıra psikolojik şiddet ve ekonomik şiddet de kadınların mağdur olduğu konulardır.
"Şiddet patolojik bir sorundur"
Asiltürk, "Devlet, uygulanan şiddetin önüne geçebilmek için ‘panik butonu’ ‘konuk evleri’ ‘kadına şiddete son: alo 183 hayat kurtarır’ projeleri ile tedbir almaya çalışmaktadır. Ancak istatistikler gösteriyor ki alınan tedbirlere, çıkarılan yasalara, uluslararası sözleşmelere ve kadının bilinçlendirilmesine rağmen şiddet, her geçen gün artış göstermektedir. Ülkemizde, eğitim seviyesinin yükselmesine rağmen, kadına uygulanan şiddetin oransal büyümesi de bizi kaygılandırmaktadır. Aslında dünyada ve Türkiye’de, kadına şiddet başta olmak üzere, ‘şiddet’ artmaktadır. Evde, okulda, hastanede, sokakta her yerde, kadına erkeğe, yaşlıya, çocuğa, hayvana, çevreye yönelik şiddet haberleri maalesef her gün önümüze gelmektedir. Şiddet öğrenilen, süreklilik durumunda içselleştirilen, alışkanlık haline gelebilen patolojik bir sorundur. Bu gerçekten yola çıkarak ‘öğrenme sürecinde’ etkili olan; aile, okul, medya, devlet bu sorumlulukla ve birlikte hareket ettiğinde ‘şiddet’ toplumsal sorun olmaktan çıkacaktır." dedi.
"Kadın, çalışma hayatı ile ailesi arasına sıkışıp kalmakta"
Geçim sıkıntısı, kadınların bir başka büyük problemi olduğuna dikkat çeken Asiltürk, "Çalışmak zorunda olan kadınlarımız çalışma hayatında birçok problemlerle karşılaşmaktadır. Evine gelir getirebilmek ve geçinmek için ağır şartlarda, uygun olmayan zaman ve zeminde, sosyal güvenceden mahrum statüde ve ucuz işgücü olarak çalışmak durumunda kalmaktadır. Çıkarılan yasalar ve iyileştirmeler olsa da bu yasaların uygulanmasındaki keyfilik ve denetimsizlik özellikle özel sektör başta olmak üzere büyük bir mağduriyet oluşturmaktadır. Bugün en acil olarak çözülmesi gereken problemlerin başında, üzerinde durduğumuz bu mesele gelmektedir. Ayrıca, kadın, çalışma hayatı ile ailesi arasına sıkışıp kalmakta, mutsuzlaşmaktadır. Çalışma şartlarının ağırlığı ve çalışma süresinin uzunluğu neticesinde, ailesine ve sosyal yaşantısına zaman ayıramamaktadır. Bu yüzden, çalışan kadının şartlarını, eşitlik ilkesinden ziyade, adalet ilkesi ile düzenlemek devletin vazifesidir." ifadelerine yer verdi.
"Ev hanımlarının, ‘özlük haklarının verilmesi’ bir lütuf değil, en doğal hakkın teslimidir"
Asiltürk, "Kadının gerek çalışma hayatına gerek sosyal hayata katılımını sağlarken, sorumlu oldukları çocuk ve yaşlı bakım hizmetlerinin, devlet tarafından karşılanmak üzere düzenlenmesini özellikle düşük ücretle çalışan kadınların çocuklarının bakımının, devlet tarafından ‘sosyal devlet’ anlayışıyla karşılanmasını atılacak çok önemli bir adım olarak görüyoruz. Üreten insan mutludur. Ancak üretimin karşılığı sadece para ile ölçülmemelidir. Bugün, insanı merkeze almayan bir yaklaşımın tezahürü olarak ortaya çıkan ‘Çalışıp para kazanıyorsa değerlidir’ yargısı, hayatını ailesi ve çocuklarına adayan, bunu tercih eden ‘ev hanımı’nı, değersizleştirmektedir. Hâlbuki kadın, yaradılışı gereği annelik vasfı ile toplumu oluşturan en önemli unsurdur. Bu nedenle, kıymetli ve önemli sorumlulukları vardır. İlk mürebbiyedir. Yapıcı, onarıcı, toparlayıcı ve koruyucu özellikleri ile ailenin bel kemiğidir. Geleceği şekillendiren ve evde ağır işçi olarak çalışan kadınların; ev hanımlarının, ‘özlük haklarının verilmesi’ için yapılacak düzenlemeler, bir lütuf değil, en doğal hakkın teslimidir." dedi.
"Tarımda çalışanların büyük bir bölümünü oluşturan kadınlar"
"Görünmez kahramanlar-tarım işçisi kadınlar" olduğunu ifade eden Asiltürk, açıklamasının devamında şunları söyledi:
Türkiye’de kırsal alandaki kadın için, üretim ve ev işlerinin birlikte yapılması, eğitim düzeyinin ve toplumsal statünün düşüklüğü, kendisinin kullanabileceği ücretli çalışma olanaklarının bulunmaması ve başta sosyal güvenlik olmak üzere çalışma yaşamı ile ilgili yasal mevzuattaki eksiklikler önemli sorunlar olarak ortaya çıkmaktadır. Tarımda çalışanların büyük bir bölümünü oluşturan kadınlar, tarımsal üretime büyük katkı sağlamaktadırlar. Ancak bu katkıyı veren kadınların gerek üretim sürecinde gerekse kırsal kesimin sosyal ve politik yaşamındaki rol ve katkıları göz ardı edilmekte ve üretimleri resmi kaynaklara yansımamaktadır. Kırsal kesim kadınlarının, ev ekonomisine, tarımsal üretime ve ülke kalkınmasına katkısı görünmez kılınarak, sadece çocuk doğuran ve ev işlerini yapan kişi olarak değerlendirilmesi kabul edilemez. Oysa kırsal kesimde yaşayan kadınlar, tarımsal üretime en az erkekler kadar hatta daha fazla katkı sağlayan önemli bir emek gücü oluşturmaktadır. Bu yüzden tarım işçisi kadınlara, sosyal güvence başta olmak üzere, eğitim ve sağlık hizmetlerinden yararlanma haklarının teslimi, onları ‘görünür yapmanın ve hak ettikleri değeri vermenin’ gereğidir.
"Ülkemizin kalkınma sürecinde, kadınların varlığı ve katkısı asla göz ardı edilemez"
"Eğitim ve sağlık; kız-erkek çocuğu-herkesin en temel insan hakkıdır." diyen Asiltürk, "Bu konularda kamu kaynak ve hizmetlerine ulaşım, ülkenin her yerinde ve kesiminde eşit olmalıdır. Özellikle sosyo-ekonomik şartlar öne çıkarılarak, kız çocuklarının önündeki eğitim engelinin, devlet eliyle güvence altına alınmasını, devletin geleceğe yaptığı en büyük yatırım olarak görüyoruz. İş hayatı, siyaset ve yönetimde, kadınların etkin olması önemlidir ve çok değerlidir. Bugün, ülkemizin kalkınma sürecinde, kadınların varlığı ve katkısı asla göz ardı edilemez. Kadınların toplumsal hayatına katılımı yönünde yapılan iyileştirmeler sevindirici olmakla beraber, önemli olan bunların Türkiye’nin her yerinde uygulanabilirliğidir. Kadının bilgi, beceri ve donanım sahibi olabilmesinin ve bunu kullanabilmesinin önündeki her türlü engel kaldırılmalıdır. Kadının eğitimini, sağlığını, sosyalleşmesini, üretime katılmasını sağlamak ve bunların önündeki engelleri kaldırmak hem bireye hem de topluma yapılan en büyük yatırımdır. Her alanda olduğu gibi ‘ehliyet ve liyakat’ın, temel ölçü olarak alınması ülkenin geleceği için büyük önem taşımaktadır. Bu yüzden kadınların katılımına yönelik ‘nicel’ değerlendirmeleri ‘kolaycılık’ olarak buluyor, ‘nitelikli’ olmanın önünde duran her türlü ayrımcılık ve cam tavan uygulamalarını ise ‘acizlik’ olarak değerlendiriyoruz." şeklinde belirtti.
"Kadın, toplumun inşasında büyük pay sahibidir"
Son olarak Asiltürk, "Hepimiz biliyoruz ki, kadın, toplumun inşasında büyük pay sahibidir. Anne olarak, öğretmen, doktor, mühendis, gazeteci, yazar-çizer, bilim insanı olarak… Fabrikada işçi, tarlada köylü, pazarda esnaf, ticaret erbabı, iş kadını, yönetici olarak… Toplumun her alanında, çalışan, üreten, iradesini kimsenin etkisinde kalmadan, her türlü mahalle baskısının dışında, özgür ve özgün şekilde ortaya koyan kadınlar, daha güzel bir yarını şekillendirecek en önemli unsurdur. Son söz olarak; Biliyoruz ki, kadınlarımızın cesareti, dirayeti ve fedakârlığı ile ülkemizin aşamayacağı engel yoktur. Ve yine biliyoruz ki, kadınların olmadığı hayat, siyaset, ekonomi, sivil toplum eksik kalacaktır." dedi.