Irak Kürdistanı'nın Süleymaniye şehrindeki bir caminin imam hatipliğini yapan Belxeyî, İran-Irak savaşı sırasında Saddam Hüseyin tarafından Kürdlere karşı kullanılan Hardal, Sarin ve Taun benzeri kimyasal silahlarla gerçekleştirilen "Halepçe Katliamının" 33'üncü yıldönümünde İLKHA'ya konuştu.
Aradan geçen 33 yıla rağmen, kimyasal saldırının hem fiziki hem de manevi etkisinin sürdüğünü belirten Belxeyî, katliamda hayatını kaybedenlere rahmet, hastalara acil şifa diledi.
"Bu şehrin acısı halen tazedir"
Kimyasal saldırıya uğrayan Halepçe ve diğer bölgelerin, ilim ve irfan merkezi olduğuna dikkat çeken Belxeyî, "O zaman hükümeti elinde bulunduran Baas Rejimi, düşman ve maalesef bazı dostlarımız böyle bir zulmün gerçeklemesine sebep oldular. Bu şehrin acısı halen tazedir. Toplumsal, ekonomik ve hizmet açısından halen geride kalmış. 1988'de İran ve Irak arasındaki savaş öyle bir seviyeye geldi ki her iki taraf da karşılarındaki rakibi tam bir yenilgiye uğratıp kazanan tarafın belli olmasını istediler. Fakat maalesef bu son darbe Halepçe’ye karşı gerçekleşti. Savunmasız çocuk ve kadınlara karşı yapıldı." dedi.
"Herkes, halk için cehenneme çevrilen yerden kaçma derdindeydi"
Kimyasal saldırı anını anlatan Belxeyî, "O dehşet verici kimyasal saldırı, gözlerimin önünden geçmiyor. Korku ve dehşetten dolayı anne ve babalar çocuklarını bırakıp kaçıyordular. Mal ve mülklerini bırakıp kaçıyordular. Olayın ikinci gününde İran askerleri ve Kürd peşmergeleri şehre geldiklerinde ve bizler de barınak ve sığınaklardan çıktığımızda ortamda bir koku olduğunu fark ettik ve kokunun kimyasal gazın kokusu olduğunu öğrendik. Anne ve babaların çocuklarını bırakıp kaçtıklarını gördüğümde şu ayeti hatırlıyordum; 'O gün kişi kardeşinden, anne ve babasından, hanımından ve çocuklarından kaçar.' Gerçekten mahşeri bir gündü. Öyle bir gündü ki hiçbir anne, çocuğuna sahip çıkmıyordu. Herkes, 'nefsim nefsim' diyordu. Herkes, kaçıp kendini kurtarma derdindeydi. Herkes, mazlum halk için, halen annelerinin kucaklarında süt emen bebekler, beli bükülmüş yaşlılar, savunmasız ve suçsuz halk için cehenneme çevrilen yerden kaçma derdindeydi." diye konuştu.
Küresel çıkarlar için 5 bin suçsuzun şehid olduğunu, on binlercesinin yaralandığını söyleyen Belxeyî, "Maalesef iki devlet (Irak-İran) arasındaki kavganın sor kurbanı Halepçe oldu. Mazlum ve savunmasız halk, bu savaşın kurbanları oldular. Kimyasalın izleri halen bazılarımızın vücudunda mevcut. Şerefli ve saygın her Kürd'ün gönlünde o acı ve işkence halen var. Vicdanlı ve merhametli her insanın gönlünde halen o acı var." ifadelerini kullandı.
"Halepçe halkının acısının dinmesi için bir şey yapılmadı"
Savunmasız ve mazlum Halepçe halkına yapılanların her zaman göz önünde tutulması gerektiğini söyleyen Belxeyî, "Maalesef Birleşmiş Milletler ve Genel Kurulu, kendilerine 'uluslararası insan hakları savunucuları' diyenler, Irak ve Kürdistan bölgesi de Halepçe halkının acısının dinmesi için bir şey yapmamıştır. Maalesef Halepçe, Hewraman ve o bölgelerinin acıları gün geçtikçe artıyor. Siyasi partiler arasındaki çekişmeler, devletlerarası meseleler o şehri geride bırakıyor. Orayı umursamıyorlar ve oraya zulmediliyor." şeklinde konuştu.
Halepçe'nin, küresel bir siyasetin kurbanı olduğunu belirten Belxeyî, "Halepçe ve Halepçe halkı, halen bu küresel ve bölgesel siyasetin bedelini ödüyorlar. Diğer yandan ise teslim olmama, Kürdistan'da var olan kötü ve istenmeyen iradenin emri altına girmeme bedelini ödüyorlar. Halepçe halkı, halen vatansever, dinine sahip çıkan, Müslüman ve asaletli bir halktır. Elhamdülillah halen dindarlık, vatanseverlik, ahlak ve değerlere sahip çıkma merkezidir. Bu tür erdemlere sahip olanlarla güzel muamele etmezler. Onları umursamazlar ve o hasletleri yok etmeye çalışırlar. Bu yüzden Halepçe’ye hizmet edilmesi istenmiyor. Halepçe’yi yeniden imar ve yaraları iyileştirme projelerine hizmet edilmesi istenmiyor." değerlendirmesinde bulundu.
Katliamın, sadece İslam ülkelerini ve Müslümanları ilgilendiren bir konu olmadığını söyleyen Belxeyî, bunun öncelikle insani bir konu olduğunu vurguladı.
"Katliamı insanlık tarihinden silmeye çalışıyorlar"
Her vicdan sahibinin bu katliamdan etkilenmesi gerektiğini belirten Belxeyî, "BM, BMGK ve bugün yönetimi ellerinde bulunduran uluslararası kuruluşlar, o zaman bu olaya karşı gözlerini yumdular ve maalesef halen de öyledirler. Halen bu katliamı insanlık tarihinden silmeye çalışıyorlar. Bu katliam, kıyamete kader insanlığın alnında kara bir leke olarak kalacaktır. O insanlık ki vicdanları, onları bu katliama karşı zerre kadar harekete geçiremiyor ve katliamı kınamaya bile yeltenmiyor, olayı uluslararası meydana taşımaya çalışmıyor. Maalesef Kürdistan ve Irak, bu konu hakkında halen iyi bir ajanda oluşturmamış. Kimyasal saldırı gerçekleştiğinde Saddam ve Baas rejimi, bu katliamı ellerinden geldiği kadar gizlemeye çalışıyordular. Olay açık bir şekilde İslam ümmetine gösterilmedi. Fakat bu gün gizli hiçbir şey kalmamış. O olaylar bütün kanıtlarıyla önümüzdedir. Kendi gözlerimizle görüyoruz. İslam ümmeti, kendi gözleriyle Kürd halkına karşı gerçekleşen o saldırı, katliam ve soykırımları görüyor. Öncelikle Müslümanlar ve İslam ülkeleri bu olaya karşı, bu zulme karşı, tepkilerine dile getirmeleri ve mazlumlara sahip çıkmaları lazım." dedi.
Katliamın ardından tepkilerini gösterenlerin de olduğunu hatırlatan Belxeyî, "Onlardan biri de Dr. Yusuf Karadavi idi. 'Kürdler: Ümmetin Yetimleri' adında yazdığı bir makalede tepkisini dile getirdi. Diğer yandan Sayın Ali Karadaği’nin çabaları neticesinde devletler seviyesinde olmasa da halklar seviyesinde Kürdistan ve Halepçe halkına hizmet edildi. Aynı şekilde yardımlaşma kurumları tarafından halka yardımlar edildi. Tabi bu da şahıslar tarafından yapıldı devletler tarafından değil." ifadelerini kullandı.
"Papa'nın Halepçe'ye gitmesi, orada barış mesajı vermesi gerekiyordu"
Katoliklerin lideri Papa Francis'in, Irak ve Irak Kürdistanı'nda yaptığı ziyaretleri hatırlatan Belxeyî, "Papa, Kürdistan'ı ziyaret ediyorsa, kendince Kürdistan'a barış mesajı getiriyorsa, her şeyden önce Halepçe’ye gitmesi lazımdı; başka yere değil. Eğer barış getirilmek isteniyorsa, mazlumların hakkı savunulacak ise Halepçe, Germîyan, Badînan ve Barzan katliamlarında 180 bin kişi suçsuz yere öldürüldü. Papa'nın öncelikle Halepçe, Germîyan ve Barzan bölgesine gitmesi gerekiyordu. Orada barış mesajı vermesi gerekiyordu." diye belirtti.
"Dindarlık mesajı; mazlumu savunmak, mazlumun hakkını vermek ve zalime karşı durmaktan ibarettir"
Belxeyî, şunları söyledi: "Bölgedeki ülkeler, batılı ülkeler ve İslam ülkeleri gerçekten bu kara lekeden kurtulmak istiyorlarsa bu konularda ciddi olmaları lazım. Yalnız Halepçe değil; Kürdistan şu anda çok karmaşık bir krizden geçiyor. Adaletsizlik, hizmetsizlik ve benzeri krizlerden geçiyor. Kendi kendimize zulmediyoruz. En yakın bölge olan Irak bile Anayasada var olan Kürd haklarını vermiyor. Aynı şekilde etrafımızdaki ülkeler de dönüp kendilerine bakmaları lazım. Gerçekten Müslüman bir komşu olarak bizimle yaşamak istiyorlarsa, bizleri İslam ümmetinden bir parça olarak biliyorlarsa, Kürdlerin İslam ümmetine takdim ettiği o güzel tarihten bir parça olarak görüyorlarsa yerine göre bir tutumları olması lazım. İnsani ve dini bir tutumları olması lazım. Dindarlık mesajı; mazlumu savunmak, mazlumun hakkını vermek ve zalime karşı durmaktan ibarettir.
Kürdistan, Irak, İran, Türkiye ve diğer komşularımızın bir sorumlulukları var. Bir komşu, Müslüman, vatandaş yada bir mazlum olarak Halepçe ve etrafındaki bölgelerde gerçekleşen zulme karşı şerefli bir tutumları olması lazım. Tarih kimseye acımaz. Tarih bütün iyilik ve kötülükleri, zalim ve mazlumları kaydeder. Tarihte kendilerini zalimler safında kaydetmemek için düşünmeleri lazım. Halepçe’deki mazlumlar ve bu Kürd halkının acılarını sarmak için bir çaba göstermeleri lazım. En azından kendilerini zalimler safından kurtarmaları lazım."